Menderes Mutlu Son Masaj Esra Hanım

Menderes Mutlu Son

Menderes Mutlu Son Yemekler yendi, şaraplar içildi. Fuat sorduğu somların cevabını aldı. Fakat İskender’in gelmesinden yine de pek hoşlanmamıştı. Mine’nin anlattığı o şımarık gruptan da pek hoşlanmıyordu. Fuat’a gore tek bildikleri eğlenmek, dedikodu yapmak, güzel yemekler yiyip içmek ve gezmekti. Oysa hayatta daha yüksek idealler ve üretim olmalıydı. Fuat’ın Mine’den önce yaşamındaki en büyük mutluluğu ikona yapmaktı. Şimdi Mine ile sevişmek bir öteki mutluluğu olmuştu.

Mine ile her beraber olduğunda ikonalarını daha güzel bir halde yapıyordu. Aslen şimdi de Fuat’ta ikonalarıyla ilgilenme isteği doğmuştu fakat yorgundu, sabah çok erken kalkmıştı ama ertesi sabah erkenden çalışmaya başlayacaktı. Mine sofrayı toplamak için kalktığında ikonalarının başına geçti Fuat. Yemek yedikleri masa ile ikonaları yakın sayılırdı. Zaten burası bir ev salonundan çok bir atölyeye benziyordu. Eski eşyalar ve ikonalar içinde, bir kanepe, iki tek kişilik koltuk, büyük çalışma masaları ve minik yuvarlak bir masa ve sandalyeler. O yuvarlak masada yiyecek yemişlerdi.

Menderes Mutlu Son

Menderes Mutlu Son Fakat Fuat evin bu halini seviyordu. Diğer türlüsünün şımarıklığa gireceğini düşünüyordu. Şımarık, zengin, züppe, tüketim meraklısı biri olmak istemiyordu. Ek olarak bu şartlar daha iyi bir çalışma ortamı sunuyordu, işine çok iyi odaklanabiliyordu. Yarım kalan Meryem ikonasına baktı, onu öyle güzel boyayacaktı ki sonunda kendine nazaran olması gereken gözlerin imgesini bulmuştu ve resmetmek için sabırsızlanıyordu. Mine’ye baktı. Sofrada son kalmış olan bardakları da mutfağa götürüyordu, arkasından o da mutfağa geçti. Biraz da çekimser bir tonla “Bulaşıklar öyle kalsın, sen de git istersen.” “Yok, canım, şimdi hallederim. Kokar sonra bu balıklı bulaşıklar ama diğerlerine dokunmayacağım, tamam.

Tatlın var mı? Dondurma, çikolata gibi.” “Hayır, tatlı yemediğimi biliyorsun. En son geçen yaz senin getirdiğin dondurmadan yemiştim. Geçen de bir müşterim bana gelirken çikolata getirmişti, onu da yememek için çalışan hanıma verdim.” “Aman sen de. Balıktan sonra insanoğlunun canı istiyor. İnsan dondurma yemez mi?” “O şeyler çok kilo aldırır ve zararlı. Evde eğer olmazsa yemem de. Fakat reçelim vardı. Hatta benim de canım istedi, ben de bir kaşık yiyeyim,” deyip, buzdolabını açtı ve çıkardığı çilek reçeli kavanozuna bir tatlı kaşığı daldırıp ağzına attı. Mine, başını çevirdi, yıkayacağı birkaç parça bulaşığa önem vererek, “Reçel mi? Aman kalsın, o denli da değil.